1.812 Kez Okundu

Son Ana Kadar! Bir And Anatomisi

Hayat hep zorluklarla doludur; kimi zaman otobüse kartı gösterir içinde paranın bittiğini öğrenir, kimi zaman banka sırasında sıkıla sıkıla saatlerce bekler, kimi zaman da kaldırımda yürürken kenara çekilmeyip üstünüze yürüyen insanlar görürsünüz. Evde, okulda, işyerinde, yolda ve hatta piknik yerinde bile. Kısacası dört bir yanımızı kuşatmıştır zorluklar imparatorluğu. Ama küçük ama büyük tüm bu zorluklar içinde nefes alıp verir, hayata ucunda da tutunmaya gayret ederiz.

Başka bir açıdan bakmak gerekirse bir yoldur hayat, biz de birer yolcu haliyle. Yol dediğin de güçlüklerle giriftar olmuş bir kelime… Bu sebeple, bahsettiğimiz meşakkatler bizi zaman zaman darlanmalara, depresyonlara götürebilmekte, yaşam enerjimizi adeta sünger gibi içine çeken bir sülük haline döndürebilmektedir. Bu yazıyı kaleme almamda vesile olan adam da tam olarak bu bahsettiğim tabiri caizse hayatın kendisine taktığı çelmelere rağmen ayakta kalmış, hatta düşse bile başını dik tutabilmiş bir şahsiyettir. Kimden mi bahsediyorum: Mehmet Ali Birand.

İsmi görünce aklınıza günlerce haber programlarında, gazete manşetlerinde boy boy resimleri basılan, dakikalarca konuşmaları yapılan, o güler yüzlü simasıyla zihinlerimize kazınmış insanı hayalinize getirmekte eminim ki hiç zorlanmamışsınızdır. Nitekim yıllar sonra, onu sağlığında izleyememiş olacak birçok insan bile o güler yüzü anacaktır. birandNeden mi? Aslında bu yazının inşa sebebi de tam olarak bu durumdan başka bir şey değil. Nasıl böyle bir isim olunabilir, ya da meşhur olunmasa bile böylesi bir sevgi ve ilgiye mazhar olunabilir, bu yazıda Birand üzerinden bu mevzulara temas etmeye gayret edeceğim.

Öncelikle, Birand hakkında derlediğim, hayatında karşılaştığı başlıca zorlukları özetlemek istiyorum:

  • Babası, O 2 yaşındayken öldü,
  • 3 yaşındayken bacağına dökülen kaynar su sebebiyle 5 ayrı ameliyat geçirdi,
  • Liseyi dayısının, okul masraflarını üstlenmesiyle okuyabildi,
  • Ekonomik zorluklar sebebiyle 1 yıl dahi devam edemeden üniversiteyi bırakmak zorunda kaldı,
  • Evlendikten sonra başladığı muhabirlik mesleği gereğince tam 20 yıl Brüksel muhabiri olarak Belçika’ da kaldı,
  • Ölmezden evvel pankreas kanserine yakalandı, defalarca kemoterapi ve ameliyatlar geçirdi.

Bu yukarıda geçen zorluklardan hepsi değil ama birkaçı üzerinde duralım. Babasının, O küçük yaştayken ölmesi, bir çocuk için bir travma durumu olsa da elbette bunun üstesinden gelinebilir. Daha sonra, ekonomik zorluklar ve bu sebeple yarım, kursağında kalan üniversite heyecanı… Üniversite bitirmiş onca arkadaşımıza, okulu maddi nedenlerle bitiremeseydin ne yapardın sorusuna verilecek iyi bir cevapları olduğunu sanmıyorum. Birand’ ın, eş olarak bir medya patronunun kızını seçmesi elbette büyük bir şanstır; fakat bunun üzerine öz vatanından ayrı, Brüksel’ de geçirdiği 20 yılı öyle küçümsememek gerekir. 20 yıl gerçekten uzun bir süre. Ve O’ nun için de dönüşte bunun ganimeti olarak Trt’ de 32. Gün programını bulmuştur.

Esasen hayat, başta da belirttiğim gibi her an zorluklarla dolu. Birand’ ın, karşılaştığı tüm bu olumsuzluklar karşısında, en son sunduğu haberlerde de gördüğümüz üzere, belki de içinde fırtınalar kopmasına rağmen, hep o gülümseyen, tebessüm eden çehresiyle olumlu bakan kişiliği en büyük yardımcısı olmuştur. birand-kanald-gafBundan bahsetmişken yeridir, bir iki yıl önce, haber sunarken yaptığı gaflar sebebiyle katıldığı birçok Tv programında bir çeşit alay konusu olmuş, farklı zamanlardaki gafları toplu hale getirilip internette izleme rekorları kırmıştır. Hatta son zamanlarında da, sebeb-i ölümü olacak pankreas kanserine rağmen yine ekran karşısına yılmadan çıkabilecek cesareti gösterebilmiştir. Bir çeşit benzetmeyle böylece, 90 dakikalık bir hayat futbolunda, 89.dakikaya kadar sahada koşabilmiş ender hayat futbolculardan biri olabilmiştir.

72 yaşında ve dinç bir adam portresi… Siyasi tarafı, dünya görüşü, karanlık taraflar… Bunların, bu konuşulanların hepsini bir kenara bırakıp, o mücadele ruhunu yakalayabilen, asla vazgeçmeyen, bunun üzerine de gülümseyip duran o adamın portresine tekrar bir bakın. İşte birçok genç/yaşlı meslektaşının, siyasetçinin, iş adamının ve birçok kesimden insanın önünde düğme iliklemesine varsa asıl sebep de tam olarak budur: “mücadele ruhu.” Ahmet Şerif İzgören, “Avucunuzdaki Kelebek” isimli sunumunda da tam olarak bundan bahsederek sunumuna başlamaktadır. İzlememişseniz mutlaka tavsiye ederim. Sokakta ve belki de aynada gördüğümüz, bezmiş, asık suratlı, gözünde hiçbir parıltı kalmamış insanlardan farklı olarak, son dakikaya kadar sahada kalabilmeyi sağlayan yegâne güçtür işte o: mücadele ruhu.

Olumlu bakış açısı için çaba gösteren, zorluklara karşı hiçbir zaman pes etmeyen, dirençli bir kimliğe bürünürken de etraftaki insanlara sırf insan oldukları için değer verip bunu asla ihmal etmeyen, belki son dakikaya kadar olmasa da mutlu olmak için illa son düdüğü beklemeyen ve bu yüzden ayrıca hayat amacı sayesinde gözlerinin içi parlayan bir birey olup, öyle bireyler yetiştirebilmemiz ümidiyle… Öyle olanlara da selam olsun!

1
1.832 Kez Okundu

Büruciye Dergisi Rehberlik Köşesi’nde Yazmaya Başladık

Sivas’ taki bir eğitim kuruluşunun yeni yayına başlayan dergisi “Büruciye” için oluşturulan ve tamamen öğrencilere yönelik olarak faaliyet gösteren rehberlik köşesinde yazmaya başlamış bulunmamın heyecan ve sorumluluğunu yaşıyorum.buruc copy

Aylık yayın yapan dergimizde oldukça özgün, aynı zamanda daha çok pratiğe yönelik, ayrıca derlemenin ötesinde ve özellikle öğrenciye hitap edecek bir dil yapısıyla inşa etmeye çalıştığım yazılarla, derginin zengin içeriğinin yanında sırıtmamak için oldukça gayret sarf ediyorum.

Bu ay 2.sayı için hazırladığım yazı, öğrencilerin ders çalışma programı hazırlarken başvurabilecekleri, dikkat etmeleri gereken püf noktalar üzerinde yoğunlaşmakta. Geçen ay, yani 2012 Aralık ayındaki ilk çıkan sayısında ise tekrar etmenin başarı üzerindeki olumlu etkisine değinmiştim.

Bugünlerde 2013 Şubat sayısı için kolları sıvadık. Yarıyıl tatili kapıda olduğundan sömestre dair bir şeyler karalamak niyetindeyim; ayrıca çalışmalara şimdiden başladım. Blog yazmak ayrı şey ama dergide yazmak apayrı bir duygu imiş gerçekten. Zira yazdığınız her kelime hatta her virgül dahi matbu bir hale gelip, bir vücut bulup insanlarla temasa geçebiliyor. Bundan hareketle yazarların, usta kalemlerin, kadim yazı üstadlarının neler hissettiklerine kıyısından da olsa vakıf olabildim. Bakalım gelecek zamanlarda, gelecek sayılar neler getirecek.

1.708 Kez Okundu

Tekrar Ve Tembel

O İki Kelime

Kıymetli arkadaşlar; sınav öncesi saatlerce yorulmak zorunda kalmamak, testleri daha kolay çözmek, derste öğretmenin önem verdiği bir öğrenci olup notlarımıza iyi yansıtmak, gelecek hayallerimizi süsleyen bölüm ve okullara gitmek için sınavlardan güzel puanlar almak ve mutlu olmak… Hepsi istediğimiz ama belki bir türlü ulaşamadığımız şeyler olabilir. Bunlar için ne yapın derler? “Ders çalış!”…“Çalışmak” ve “ders” kelimelerinin yan yana gelmesi, bazen canımızı sıkan bir hale gelebilmektedir. Eğer çalışmak eski bir alışkanlığımız değilse de gayet de büyük bir problem… Şimdiki yazımızda tüm bu sıkıntılarınızı bir kenara bırakarak devam ediyoruz. Evet, belki tembel olabilir, olmayabiliriz; fakat başarı için buyurun okuyalım.

Ah O Nasihatler

                Şimdiye kadar eğitim hayatımızda onlarca, belki de yüzlerce tavsiye/nasihat işitmişizdir. Bunlardan bazılarını kabul edip uygulamaya çalışmış ve tam başaramamış, bazılarını ise hiç mi hiç hayata geçirememişizdir. O geçmiş başarısızlıkları ve olumsuz/yanlış deneyimleri hatırlayıp can sıkmak gereksizdir. Burada sizlere tüm eğitimle alakalı tavsiyelerin en önemlisi sayılabilecek, gerçek anlamıyla uygulanıldığında başarısız olma riskinin neredeyse hiç olmadığı (öğretmenin sınav kâğıdını yanlış okuması ihtimali hariç) bir konudan bahsedeceğiz. Gerçekten tembel ya da çok çalışmayı sevmeyen bir öğrenci olabilir, buna rağmen başarabilirsiniz. Gerekli olan tembelliğimize şekil vererek yine kendimizden ödün vermeden yapabileceğimiz konuya geçelim artık: “unutmak”.

Ve Unutmak

                Sevgili arkadaşlar. Bizler hepimiz insan doğası gereği unuturuz: verdiğimiz sözleri, önemli bir günü, kötü bir hatırayı, mutlu bir anı… Tüm bunların yanında da öğrendiğimiz bir konuyu da unuturuz. “Dersi dinledim anladım, hatta test bile çözdüm ama olmuyor” cümlesi, genelde konuya hâkimiyetin sağlanamamasından, bu da konuyu unutmaktan kaynaklanmaktadır. Birçok öğrencinin iyi niyetle de olsa yaptığı hata, dersi öğrenip sınav öncesine kadar konuyla ilgilenmemektir. Çözümü ise duymuşsunuzdur: tekrar etmek.

Peki Nasıl?

                “Tekrar” kelimesinin içinde bir sıkkınlık, bıkma hissetmiş olanınız varsa hemen “unutmak” kelimesini hatırlasın. Ve tercihen “unutma” nın “tekrar”dan daha moral bozucu olduğunu söylesin kendine. Tekrarın yöntemine geçmeden hemen önce not tutmanın, tekrar etmedeki rolünün altını çizmek gerekli. Tutulan notlar tekrarı kolaylaştırır, zaman kazandırır ve böylece “sıkıldım artık uf” tan uzağa geçmiş olursunuz. İşte tekrarın adımları:

1.       Okuldan Dönünce   : Ödevler vs. uğraştırsa da o günün dersine, dersin uzunluğuna göre 10-30 dakika gibi bir vakit ayırıp tekrarını yapmalısınız.

2.       Hafta sonu gelince  : Hafta sonu vakit buldukça hafta içi yaptığınız tekrardan daha hızlı ancak anlayacak şekilde haftanın derslerine göz atmalısınız.

3.       4 Haftanın Sonunda: Tekrarla devam eden 4. hafta sonu da aylık tekrarınızı yapmalı, bilgiyi zihninizde taze tutmak maksadıyla bu son adımda da üşenme göstermemelisiniz.

Tüm bu süreci iyi işletebilmeniz için derste aldığınız notlarınıza tarih atmanızın büyük fayda sağlayacağını, tekrarların sonrasında en az birkaç test çözmenin çok önemli bir rolü olduğunu da ekleyelim.

Gerçekten Tekrarın Faydası Ne?

1.       Sınav zamanları telaşa girmezsiniz. Sınav çalışmasına (yazılılar) çok fazla zaman ayırmak genelde öğrencilerin çok canını sıkar, çalışma isteğini öldürür. Oluşabilecek bu stres ve moral bozukluğunu yaşamaktan kurtulursunuz.

2.       Konuları zihninizde taze tutmuş olacağınızdan öğretmenin derste sorduklarına kolay cevap verebilirsiniz. Bu da öğretmenle olan diyaloğunuza direkt etki eder ve o dersten daha fazla verim alırsınız. (Fazladan puan bile alabilirsiniz ve böylece not kaygınız kalmaz)

3.       Yeni verilen bilgilerin çoğu geçmiş konularla ilgili olduğundan yeni konuları daha kolay öğrenir, “yapamıyorum” ezikliğine düşmeden kendinizde bir özgüven bulursunuz.

4.       Test çözerken kafanızdaki soru işaretleri en aza inmiş olur ve bilgi eksiğinden yanlış cevap verme ihtimaliniz en aza iner.

5.       Uzun süreçteki sınavlara daha hazır olmuş olursunuz (sbs, ygs, lys vs).

6.       Bu süreç sonunda başarılı gelen sonuçlardan ailenizin ve sizi seven diğer insanların sevincini birlikte yaşar ve kendinizi de mutlu etme yolunda büyük yol kat etmiş olursunuz.

Sözün Özü

“Zahiri ilimler kesret-i tekrarla kesp edilir(dünyayla ilgili dersler çok tekrarla öğrenilir).” vecizesi ışığında bahsettiğimiz bu meselenin önemine inanın arkadaşlar, inanmak da yetmez uygulayın. Başta zorluk çekebilirsiniz, ancak bu alışana kadar olur ve en fazla 1-2 hafta sürer. Az çok hepimizde belli bir tembellik olabilir, ama sorun yok. Sistemli bir tekrar sonrası geleceğiniz çok daha parlak olacak. Son söz bu olsun, unutmamak için tekrarı unutmayın. Sevgiyle kalın!

2
1.768 Kez Okundu

Görsel, İşitsel, Dokunsal Öğrenme Semineri

dsc2604“Öğretmen gelişim seminerleri” kapsamında Edutasyon’ un organize ettiği “Görsel, işitsel ve dokunsal öğrenme stilleri” ve “Zihin haritaları ile hızlı ve kalıcı öğrenme” isimli Küçükyalı Tekden Koleji’ nin ev sahipliğini yaptığı seminerlerde bulundum.

17 Kasım 2012’ de bir gün süren seminerlerde ilk olarak jonklör ve eğitimci Serdar Güven tarafından dikkat ve konsantrasyon çalışması yaptırıldı.

dsc2607Daha sonra asıl konu olan “Her Çocuk Farklı Öğrenir: GİD ile öğrenme (Görsel, İşitsel, Dokunsal Sistem), Melike URAL GÜNTAN’ ın sunumuyla devam etti. Çok etkin bir anlatım bulunmasa da içerik anlamında üç öğrenme stili hakkında detaylı bilgilere yer verildi.dsc2616

Seminerin devamında da yine Melike URAL GÜNTAN’ ın sunumuyla “Zihin Haritalarıyla Hızlı ve Kalıcı Öğrenme” konusu anlatıldı.

Örnek zihin haritalarıyla desteklenen sunumda nasıl etkin not tutmanın günlük hayata bile nasıl uygulanabileceği konularına kadar anlatıldı.dsc2625

2.714 Kez Okundu

Başlayan Her Şey Biter

           Klişe sandığımız, gördüğümüzde veya işittiğimizde yüzümüzü ekşittigimiz bazı cümleler vardır ki aslında nice insana yol göstermiş ve geleceğin belirsizlikleri içinde onların karanlıklaşan hayatına ışık tutmuştur. Başlıktaki söz, işte tam o cümlelerden birisi. Bu yüzden bu cümleyi ve içeriğini güzelce bir ele almak istiyorum.

          Günlük hayatta karşılaştığımız birçok problemimize o kadar çok fiziksel ve zihinsel enerjimizi kanalize ederiz ki sevdiklerimize, etrafımızdaki bizden ilgi ve zaman bekleyen birçok şeyden uzaklaşır, tabiri caizse batarya zayıf bir şekilde karşılarına çıkarız. Artık ne kadar etkin zaman ve alaka verebiliriz aşikardır. Günlük yaşamın adeta vazgeçilmezi olan stres ve yoğun tempo, bunca araza sebep olurken sosyal varlıklar ve ailesi, sevdikleri olan biz insanlar nasıl olacak da onlarla daha güzel vakit geçireceğiz? Çok yöntem ve ipucu olabilir; ancak işte güzel bir ipucu: başlayan her şey biter.

Şimdi konumuzu iki açıdan değerlendireceğim:

     1-Olumlu anlam: Karşılaştığımız her kötü şey biter.

Şimdi hemen hayal ediniz, şimdiye dek sabah akşam kafanızda çözemediğimiz, nasıl yaparım diye kendinizi parçaladığınız kaç tane sorun hâlâ çözülemedi. Bu gerçek, problem anında akılcı düşünmek, her an sorunla yaşamaktan biraz zor hale gelmektedir. Kendimizi teselli etmekten farklı bir şeyden bahsediyorum. Yine gerçek ortadadır ki en büyük meselemiz dediğimiz birçok sorun zaman içerisinde mutlaka bir çözüme kavuşmuştur. Geriye de bizdeki fazladan duyduğumuz endişe ve kaygıdan başka bir şey kalmamıştır.

          Hemen yeri gelmişken aklımıza gelebilecek bir soruya da yanıt verelim. Çözülmeyen veya olumsuz biten problemler ne olacak? Aslında bunun basit yanıtı yine başlık cümlemizde halihazırda mevcuttur: bitmiştir. Fakat elimizden geleni yapmamıza rağmen değişmeyen, kötü bitmiş sorunlarımız için dövünmemizin anlamsızlığı ve bizdeki oluşturduğu huzursuzluğun vehametini anlatmaya hacet olmasa gerek. Elimizden geleni yaptıktan sonra olumsuz ihtimaller bile olsa gerçek, biteceği’ dir. Günümüzü gecemizi karartan çok sorunumuz için bu hatırlanmalı.

     2- Olumsuz anlam: Güzel olan her şey biter.

Bazıları ilk bakışta pesimist bir yaklaşım olarak karşılayabilir yukardaki ifadeyi; ancak kötümser olarak ele almayacağım. Kastım şunlardır ki yarını ve dünü düşünmekten bugünü kaçırdığımız zamanların sayısı hiç de az değildir. Ayrıca yanımızda sevdiklerimiz, iyi insanlar mevcutken varlıklarının bazen farkına bile varamayız. İşte günü kaçırmak ve sevdiklerimizi görememek durumlarına da bir gönderme yapar biteceği gerçeği. Yanındakilerin bir gün uzaklarda olmadan değerinin anlaşılmasını tavsiye eden zaten birçok söz okumuşuzdur. Çok net söyleyebiliriz ki bugünü yaşarken bugünün biteceğini, yanımızdakilerin günün birinde gideceği hakikatini göz önünde bulundurup kıymet bilerek anı yaşamak, onlara sımsıkı sarılmak gerekir. Âtî pişmanlıklarına bu anlamda merhem olabilecek en büyük deva da hatıralar olsa gerek.

          Evet, ister olumlu anlamda düşünelim ister olumsuz, bitme hakikatine vakıf olmak, değeri sonsuz bir erdeme yelken açtıracak bir vizyon kazandırır insanoğluna. Sorunların girdaplarında can çekişirken, akıntıya sevdiklerini de sürükleyen, çevresindeki ve elindeki güzellik ve ayrıca kıymetine paha biçilemeyeceklerin yok oluşuna dövünen onca mutsuz ve umutsuz insan için cümle basit ve manidar: “Başlayan her şey biter!”; bu yazı da…

1
1.141 Kez Okundu

Futbol Üzerine

futbol

Lig boyunca haftada yalnızca 1 futbol maçı seyreden bir kimsenin 10 yılda yaklaşık 1 ayını maç seyretmek için ayırmış olacağını tahmin eder miydiniz? Buradan, izlemeyen kimse atom parçalamıyor olabilir nihayetinde, yorumlarını duyar gibi olsam da; işin içine maç özeti, tartışmalı pozisyonları, gazetedeki haberlerini, transferleri takip etmeyi de katarsak futbola ayrılacak süre sanırım ay değil yıla da tekabül edebilecek. Okumaya devam et

1.708 Kez Okundu

Sınav Anne Babalarına Öneriler

  • Bıktırmamalı. Sürekli “ders çalış” demek yerine farklı şekillerde yaklaşmalı.(ör: hedeflerinden konuşun)
  • Öğrencimizin gevşediğini hissedince bunun nerden kaynaklandığına ulaşmaya çalışınız.
  • Deneme sınavı ve çalışma taktiklerini takip edin, sonuçlar üzerine okulla da sık görüşünüz.
  • Çocuğunuz hakkındaki gelişmeleri dedektifsel ve yargılayıcı bir üslup kullanmadan sevgi ve ilgiyle takip ediniz.
  • Çalışması için gerekli şeyleri temin ediniz(oda, kitap vs.). Unutmayın ki eğitim en gerekli yatırımdır.
  • Çalışma vaktine saygı gösteriniz, çalışırken TV vs ile rahatsız olmasına izin vermeyiniz.
  • Değişikliklerin hemen olmasını beklemeyiniz, sabır gösteriniz. Sabrederken takibi ihmal etmeyiniz.
  • Öğrencinizle iyi iletişim kurunuz. Suçlayıcı, sorguya çekici, kötüleyici bir dil tercih etmeyiniz. Çözümcü, olumlu ve onun kendini değersiz hissetmeyeceği bir dil kullanınız.
  • Öğrencinize “Seni anlıyorum” demek yetmez, anladığınızı hissettiriniz.
  • Sık olmamakla birlikte eğlenmesine de zaman tanıyınız. Ölçüyü kaçıracağını hissettiğinizde ceza vermek yerine gelecek hayallerinden konu açın. Kontrolü kaybedeceğinizden endişe ederseniz okulla konuşunuz.
  • İhtiyaçları konusunda sık sık konuşunuz. Ev işleri vs olabildiğince azaltınız. Gelecek sene pişman olmamak için imkânlardan olabildiğince faydalanmasını sağlayınız.
  • Asla KIYASLAMA yapmayınız. “Komşunun oğlu, teyzenin kızı şu puanı alıyormuş, sen daha nerelerdesin” gibi konuşmalar öğrencinizin çalışmasını sağlamaz. Tam tersine moralini bozar. İlla ki karşılaştıracaksanız kendi puanlarını karşılaştırınız. Doğrusu da budur. Yıl boyunca çalışma ve gelişmeleriyle ilgilenmeyen anne babanın sene sonunda karneyi değerlendirmeye hakkı olduğunu söyleyemeyiz.
  • Aşırı eleştirmeyiniz. Yanlışını söylemeli ama devamlı üzerine gidilirse sözlerimiz etkisini yitirecektir.
  • Başarılarını da görünüz. Pahalı, zor bulunur hediyeler almak, öyle tebrik etmek gibi bir zorunluluk olamaz. Takdir edilmeli, sonra da bunun kendisi için gerekli olduğunu, gerçek ödülün onun kendi geleceği olduğunu hatırlatmalı.
  • Gelecekle ilgili kararları alırken ortak bir noktaya varmaya çalışın. O yanlışı istiyorsa bile bunu onunla konuşun. Çözülemezse okuldan yardım isteyiniz.
  • Sınavı hayatın sonu olarak görmeyin, çocuğunuza da bunu hissettirin. Unutmayın ki sınav önemli ama her şey demek değildir.
1.689 Kez Okundu

Sınav Kaygısıyla Baş Etmede Bazı İpuçları

  •   Hazırlanmakla ilgili endişeler, sinav kaygen büyük kaygı kaynağıdır. Yeterince çalıştığınıza emin olun.
  •   Sınavı hayatınızın tek çıkış noktası olduğunu unutun, öyle bir şey yok. Başarılı olmak işe yarar ama her şey o demek değildir.
  •   İnsanların size “Sen mi kazanacaksın, hadi ordan, mümkün değil” gibi yanlış telkinlerine de “Bak, eğer başaramazsan yıllar süren başarının altında bir puan gelirse rezil olursun” tarzındaki konuşmaları da kulak arkası etmeyi başarın. Çoğu zaman amaçları sizi motive etmek, size moral vermektir ama bilmezler ki bu yaptıkları doğru bir yöntem değildir, onların söylediklerini unutun gitsin.
  •   Sizi iyi hissettiren insanlarla daha çok vakit geçirin.
  •   Felaket senaryolarına gerek yok. Sözgelimi yarın güzel bir piknik yapacaksak tüm hazırlıklarınızı önceden hazırlarız; yağmur yağma ihtimalini düşünerek hazırlıklardan vazgeçmeyiz. Tıpkı bunun gibi kötü bir sınav geçme ihtimali var diye moral bozmak, çalışmamak gibi bir şey olamaz.
  •   Kötü senaryoları düşünmemenin yanında olumlu düşünün. Düşüncelerimiz davranışlarımızı etkiler, olumlu düşüncelerle olumlu sonuca gitme ihtimalinizi yükseltin.
  •   Sınav, bir bilgi ölçme aracıdır. Onu bir canavar gibi hissetmeyin. Bilgi birikiminiz az da olsa çok da sınavda yapabileceğiniz/yapamayacağınız sorular mutlaka olacaktır. Elinizden geleni yapın, bildiklerinizi gösterin.
  •   Gerçek sınav öncesi birçok prova, ciddi deneme sınavları yapın; o ortama alışmış olun.
  •   Bir sonraki yıl olacakları merak edersiniz, bu doğal. Ama bunu tedirginlikle yoğurmamalı. Her zamanın ayrı değeri vardır, bu yıl, seneki ve sonraki yıllar. Aceleye gerek yok, bu senenin de yaşanması gereken bir şey olduğunu düşünün.
1.734 Kez Okundu

Ders Çalışma Programı Hazırlarken

Sevgili öğrenciler. Elimizde uzun bir gün vardır, bunu değerlendirebilir, gelecek hayallerimize uygun bir hale getirebiliriz. İşte bu amaç için birkaç öneri;

  • SAAT-DAKİKA
    • Öncelikle kendinizi iyi bilin, tanıyın; düzenci mi yoksa rahat mısınız bunu belirleyin. Düzeni seven biriyseniz dakika dakika gün içinde neler yapacağınızı belirleyin. Programı dakikalara da ayırarak hazırlayın ve uymaya çalışın. Ancak rahat olmayı seven biriyseniz belli saatler arasına (ör. 18:00-20:00) yapılacak işin yazın, bu sizi daha rahat hissettirecektir.
  • MOLALAR
    • Çalışma arasında verdiğiniz molaları illa ki belli bir dakika çalıştıktan sonra vermek zorunda değilsiniz. Genelde söylenen 45 dakika çalış, 15 dakika mola şeklinde bir zorunluluk yoktur. İster 30 dakika olsun ister 2 saat olsun, zamanı değil ne kadar yorulduğunuza önem verin. Ancak kendinizi kandırıp 10-15 dakika çalışıp yoruldum şeklinde olmamalı. Devam edin ve korkmayın; beyniniz yorulmaz. Yorulan, dinlenme ihtiyacı hisseden boynunuz, beliniz, kollarınız veya gözünüz olabilir ama beyniniz asla! O yüzden eklemlerinizi ve gözünüzü dinlendirmek ve bir an olsun dikkati başka bir yere odaklamak için uzun olmayacak zaman aralıkları verebilirsiniz. Bu süre yine size özel, fakat 15 dakikayı aşarsa geri dönmekte zorlanacağınız için bu süreyi uzatmamanız önerilir.
  • DEVAMLILIK
    • Programın amacı sizi çalışmaya alıştırmak, ağır adımlarla sürekliliği sağlayıp başarılı olmanızı sağlamaktır. Bu yüzden her gün programa dair yapmanız gereken bir şeyler olduğunu hatırlamalı ve bunu yapmak için erinmemelisiniz. Bir gün 4-5 saat çalışıp diğer gün hiç vakit ayırmamak yanlıştır. Zaten bir gün uzun süre ve abartarak, kendinizi bezdirerek çalışırsanız ertesi günlerde bıkacak ve her şeyi tamamen bırakacaksınız. Bu yüzden ağır ama istikrarlı bir seyir gereklidir; birkaç gün değil her gün çalışmak gerekir.
  • KİME ÇALIŞTIĞINIZ
    • Birçok aile gibi eminim sizin aileniz de “ders çalış oğlu, dersine bak kızım…” gibi cümlelerle başlayıp başarısızlık örnekleriyle bezedikleri hikayelere devam eden konuşmaları sizlere sık sık yapıyordur. Elbette amaçları sizin geleceğiniz içindir, siz de iyi bilirsiniz ama bu konuşmanın nereden geldiğini, icap ettiğini fark etmek gerekir. Çoğunlukla bunun sebebi sizdeki yetersiz istek ve harekete geçmedir. Siz eğer bir program dahilinde devam ederseniz onların bu cümlelerinden de kurtulmuş olursunuz. Ve aslında siz onlar için ders çalışmıyorsunuz, kendiniz için. Bunu hatırlayın ve kendinize bir iyilik yapın.
  • TAVSİYE SAATLER
      • Sabahın ilk saatleri
      • Okuldan geldikten 30-45 dakika sonra1
      • Yatmazdan önceki tekrarlar
      • Yemeklerden 20-30 dakika sonra
  • UYGUNSUZ SAATLER
      • Okuldan hemen gelince1
      • Yemekten hemen sonra
      • Akşamın geç saatlerinde konu çalışmak
  • 1Bu çoğunlukla böyledir. Her kişi için aynısı geçerli olamaz. Eğer o saatlerde iyi hissediyorsanız başlayın gitsin.
504.672 Kez Okundu

Bursa

Galeri

Osmanlı Devleti’ nin yıllarca başkenti kalmayı başarmış bu güzide şehirdeki 2 günlük bulunduğum süre zarfında objektifime yansıyanlar. Eğer daha önce gitmemişseniz çok beklemeyin, ilk fırsatı değerlendirin. İstanbul’ da o tarihi yapının küçültülmüş halini göreceksiniz. Share0